Foreigner: Anglo-Amerikan Rock Sahnesinin Sessiz Gücü
1976 yılında müzik dünyasına adım atan Foreigner, özellikle 1970 ’lerin sonu ve 1980 ’lerde arena rock ve melodik rock sahnesinde büyük bir etki yarattı. New York’ta kurulan ancak üyelerinin bir kısmı İngiliz, bir kısmı Amerikalı olan grup, bu sebeple ismini “Foreigner” (Yabancı) olarak seçti. Bu hibrit kimlik, onların hem Britanya’nın sofistike rock mirasını hem de Amerika’nın ticari başarı odaklı müzik anlayışını harmanlayan eşsiz bir sound üretmesini sağladı. Foreigner; duygusal power ballad’ları, güçlü vokalleri ve dikkat çekici gitar riff’leri ile yalnızca döneminin değil, tüm zamanların en etkili AOR (Adult Oriented Rock) gruplarından biri haline geldi.
Kuruluş ve İlk Yıllar
Foreigner’ın temelleri, İngiliz müzisyen Mick Jones’un Amerika’ya taşınmasıyla atıldı. Jones, 1976 yılında eski King Crimson üyesi Ian McDonald, Amerikalı vokalist Lou Gramm, Dennis Elliott, Al Greenwood ve Ed Gagliardi ile birlikte Foreigner’ı kurdu. Grubun ilk albümü Foreigner (1977), kısa sürede büyük başarı kazandı. Albümde yer alan “Feels Like the First Time”, “Cold as Ice” ve “Long, Long Way from Home” gibi parçalar, grubun Amerikan müzik pazarına hızlı bir giriş yapmasını sağladı. Bu parçalarla hem FM radyoları hem de rock kulüpleri fethedildi. Albüm, 5 milyondan fazla satarak platin plak kazandı ve Foreigner’ı birden bire Amerikan rock sahnesinin ön sıralarına taşıdı.
Yükseliş ve Altın Çağ
1978 yılında çıkan Double Vision, ilk albümün başarısını da aşarak grubun kalıcı bir güç olduğunu kanıtladı. “Hot Blooded” ve “Double Vision” gibi hit parçalar, grubun arena rock sahnesinde liderlik koltuğuna oturmasına katkı sağladı. Bu albümde Lou Gramm’ın güçlü vokal performansı ve Mick Jones’un bestecilik yetenekleri daha da öne çıkıyordu.
1981 yılında yayımlanan 4 (dördüncü stüdyo albümleri), Foreigner’ın zirve noktasıydı. Albümde yer alan “Urgent”, “Juke Box Hero” ve “Waiting for a Girl Like You” gibi parçalar, listeleri alt üst etti. Özellikle “Waiting for a Girl Like You”, Billboard Hot 100 listesinde 10 hafta boyunca 2. sırada kalarak grubun en büyük ballad’larından biri haline geldi. Bu albümde Thomas Dolby’nin synthesizer katkıları ve Mutt Lange’in prodüksiyon yetenekleri grubun sesini daha modern ve sofistike hale getirdi.
1980’lerin Ortasında Dönüşüm
1984 yılında çıkan Agent Provocateur albümü, grubun kariyerindeki en büyük ticari başarıyı beraberinde getirdi. Albümden çıkan “I Want to Know What Love Is”, sadece Foreigner’ın değil, 1980’lerin en ikonik power ballad’larından biri oldu. Bu şarkı, hem Amerika hem İngiltere’de bir numaraya yükseldi ve tüm dünyada yankı uyandırdı. Gospel etkileriyle zenginleştirilmiş bu parça, Lou Gramm’ın duygu dolu vokalleriyle adeta bir aşk marşı haline geldi.
Ancak aynı dönemde grup içinde bazı gerilimler de baş göstermeye başladı. Kreatif kararlar konusunda Mick Jones ve Lou Gramm arasında anlaşmazlıklar doğdu. Gramm, solo kariyerine yönelmeye başladı ve 1987’de ilk solo albümünü yayımladı. Bu dönemde grup, eski enerjisini yavaş yavaş kaybetmeye başladı.
1990’lar ve Değişen Kadro
1990’larda Foreigner, müzikal anlamda geri planda kaldı. Grunge ve alternatif rock’ın yükselişi, melodik arena rock tarzını gölgede bıraktı. Lou Gramm, 1990’ların başında beyin tümörü teşhisi aldı ve uzun süre tedavi gördü. Bu süreçte hem sağlığı hem de ses kalitesi etkilendi. 1995 yılında Gramm ve Jones bir kez daha yollarını ayırdı. Bu dönemde grup kadrosunda sık sık değişiklikler yaşandı ve orijinal üyelerden yalnızca Mick Jones kaldı.
1994’te Mr. Moonlight albümü yayımlansa da önceki başarıların çok uzağında kaldı. Foreigner, bir yandan nostaljik turnelerle hayran kitlesini korumaya çalışırken diğer yandan yeni nesle ulaşmakta zorlandı.
2000’ler ve Günümüze Dönüş
2000’li yıllarda Foreigner yeniden yapılanmaya gitti. Gruba katılan yeni vokalist Kelly Hansen, Lou Gramm’ın boşluğunu doldurmak için seçildi ve beklenenden daha fazla takdir topladı. Hansen, Lou Gramm’ın vokal tarzına oldukça yakın bir performans sergileyerek grubun klasik sound’unu korumasını sağladı.
2009 yılında yayımlanan Can’t Slow Down, Foreigner’ın uzun bir aradan sonra çıkardığı yeni stüdyo albümüydü. Bu albüm, geçmişin retro havasını güncel bir prodüksiyonla harmanlıyordu. Her ne kadar albüm satışları eski günleri aratsa da, grup halen sadık bir hayran kitlesiyle dünya çapında turnelere devam etti.
Grubun 40. yılı olan 2017’de “40” adlı bir derleme albüm çıkarıldı. Bu albümde klasik hit parçaların yeniden kaydedilmiş versiyonları ve iki yeni parça yer aldı. Ayrıca bu dönemde eski ve yeni üyelerin birlikte sahne aldığı özel konserler düzenlendi.
Müzikal Kimlik ve Miras
Foreigner, müzik tarihinde “duygusal yoğunluğu yüksek ama ticari kaygılardan uzak olmayan” rock müziğin başarılı bir örneği olarak anılır. Grubun müziği, blues kökleri, hard rock gitarları, klavye ağırlıklı düzenlemeler ve epik vokal performanslarının birleşiminden oluşur. “I Want to Know What Love Is” gibi şarkılar duygusal derinliğiyle zamanın ötesine geçerken; “Juke Box Hero” gibi parçalar gençlik hayallerine ve tutkuya dair hikâyeler sunar.
Bugün birçok film, dizi ve reklamlarda Foreigner parçalarına rastlamak mümkündür. Bu da onların müziklerinin zamansızlığını kanıtlar niteliktedir. Grubun Rock and Roll Hall of Fame’e henüz alınmamış olması, müzik eleştirmenleri ve hayranlar arasında hâlen tartışma konusudur.
Sonuç
Foreigner, ne tam anlamıyla bir İngiliz grubu ne de sadece Amerikan müziğini temsil eden bir topluluk olmuştur. Onlar, bu iki dünyayı sentezleyerek evrensel bir müzikal dil yaratmışlardır. 70’lerden günümüze dek süregelen kariyerleri boyunca müzik dünyasında iz bırakmış, özellikle duygusal rock baladlarının en güçlü örneklerini vermişlerdir. Onların hikâyesi, yalnızca başarılarla değil; ayrılıklar, dönüşler ve adaptasyonlarla da doludur. Foreigner, hâlen turnelerine devam eden ve klasik rock’ın canlılığını sürdüren gruplar arasında haklı yerini korumaktadır.
