The Smiths

The Smiths

The Smiths: İngiliz Alternatif Rock’un En Melankolik ve Etkileyici Grubu

1980’li yıllarda Britanya’nın müzik sahnesinde kendine özgü bir yer edinen The Smiths, sadece döneminin değil, tüm zamanların en etkili alternatif rock gruplarından biri olarak kabul edilir. Melankoliyle bezenmiş lirik dünyası, jangle-pop türünde gitar sound’u ve özgün vokal tarzıyla Smiths, müzik dünyasında derin bir iz bırakmıştır. Grubun kurucu üyeleri Morrissey (vokal) ve Johnny Marr (gitar), bir araya geldiklerinde sadece İngiltere’de değil, dünya çapında da saygı görecek bir müzik ortaklığına imza attılar.

Kuruluş ve İlk Yıllar

The Smiths, 1982 yılında Manchester’da Morrissey ve Johnny Marr tarafından kuruldu. Morrissey, o dönemde müzik yazarılığı yapıyordu ve edebi ilgileri, Oscar Wilde ve James Dean gibi ikonlara duyduğu hayranlıkla beslenmişti. Marr ise genç yaşına rağmen etkileyici bir gitaristti. Marr’ın 1982 baharında Morrissey’in kapısını çalıp bir grup kurma önerisinde bulunması, İngiliz müzik tarihinin dönüm noktalarından birine dönüştü.

Gruba kısa sürede basçı Andy Rourke ve davulcu Mike Joyce da katıldı. Grubun adı olan “The Smiths”, özellikle sıradan insanları temsil eden bir kimlik seçimi olarak görülür. Grubun estetik ve politik yönelimi açısından da bu sade, sıradan isim anlamlıdır.

İlk Albüm ve Yükseliş

The Smiths’in kendi adlarını taşıyan ilk albümleri “The Smiths” (1984), İngiltere albüm listelerinde ikinci sıraya kadar yükseldi. Albümde yer alan “Reel Around the Fountain”, “Still Ill” ve özellikle “This Charming Man” gibi parçalar, grubun sound’unu tanımlayan erken örneklerdi. Morrissey’in eşsiz vokali ve Johnny Marr’ın çarpıcı gitar partisyonları, hemen dikkat çekti.

Grubun ikinci albümü “Meat Is Murder” (1985), etik ve politik açıdan daha doğrudan bir dil kullandı. Morrissey’in vejetaryenliği ve hayvan haklarına duyduğu tutku, albümün temasına yön verdi. Albümde yer alan “That Joke Isn’t Funny Anymore” gibi parçalar, grubun daha olgun bir ifade yakaladığını gösterdi.

“The Queen Is Dead” ve Sanatsal Zirve

1986 yılında çıkan “The Queen Is Dead”, The Smiths’in başyapıtı olarak kabul edilir. Albüm, müzik eleştirmenleri tarafından genellikle tüm zamanların en iyi albümleri arasında gösterilir. Açılış parçası olan “The Queen Is Dead”, İngiliz monarşisine yöneltilmiş sert bir eleştiridir. “There Is a Light That Never Goes Out” ise hem müzikal anlamda zarifliği hem de lirik derinliğiyle Smiths diskografisinin en dokunaklı şarkılarından biridir.

Johnny Marr’ın gitar çalışı bu albümde zirveye ulaşırken, Morrissey’in söz yazarlığı da her zamankinden daha keskin ve şiirsel hale gelmişti. Grubun bu dönemde politikaya ve toplumsal sorunlara olan ilgisi daha belirgin hale geldi.

The Smiths + The Queen is Dead + Album
The Queen is Dead

Ayrılık ve Dağılma

Grubun iç dinamikleri özellikle Marr ve Morrissey arasındaki fikir ayrılıkları nedeniyle bozulmaya başlamıştı. Morrissey’in müzik yönelimi daha nostaljik pop esintilerine kayarken, Marr daha deneysel ve çağdaş bir ses peşindeydi. 1987 yılında yayımlanan “Strangeways, Here We Come”, bu çatışmalı dönemin ürünüydü ve grubun son stüdyo albümü oldu.

Albümde “I Started Something I Couldn’t Finish” ve “Last Night I Dreamt That Somebody Loved Me” gibi duygusal yoğunluğu yüksek parçalar bulunuyordu. Dağılma, grup üyeleri arasında kalıcı kırgınlıklar yarattı; özellikle Morrissey ve Marr yıllarca konuşmadı. Andy Rourke ve Mike Joyce ise, ilerleyen yıllarda telif hakları nedeniyle Morrissey’e karşı dava açtı ve kazandılar.

Morrissey ve Marr Sonrası

Grubun dağılmasından sonra Morrissey başarılı bir solo kariyere başladı. İlk solo albümü “Viva Hate” (1988), Smiths’in sound’unu sürdüren bir yapıya sahipti. Johnny Marr ise The The, Electronic ve daha sonra Modest Mouse gibi gruplarla iş birlikleri yaptı. Her iki sanatçı da The Smiths sonrası İngiliz müzik sahnesinde saygın figürler olmaya devam etti.

Müzikal Tarz ve Etkiler

The Smiths’in müziği, post-punk’ın karanlık atmosferiyle 60’ların melodik pop tınılarını bir araya getiriyordu. Johnny Marr, Rickenbacker ve Fender gitarlarıyla jangly, arpejli bir gitar tonu yaratırken, Morrissey sözlerinde melankoli, yalnızlık, toplumsal eleştiri ve romantik umutsuzluk gibi temalara yoğunlaşıyordu.

Grup, özellikle 80’li yıllarda synthesizer ve elektronik müziğin yükselişte olduğu bir dönemde “organik” bir rock sound’u ile dikkat çekti. Bu yönüyle hem geleneksel hem de alternatifti.

Kültürel Miras ve Etkisi

The Smiths, Britpop’un (Blur, Oasis) önünü açan gruplardan biri olarak görülür. Ayrıca Radiohead, The National, Interpol, The 1975 ve Arctic Monkeys gibi birçok çağdaş gruba da ilham verdi. Morrissey’in söz yazarlığı ve sahne persona’sı, özellikle LGBT+ bireyler ve farklı hisseden gençler arasında kült bir figür haline gelmesine neden oldu.

Grup, yalnızca dört stüdyo albümü yayımlamış olsa da, etkisi bu sayının çok ötesindedir. The Smiths, alternatif rock müziğin duygusal, içe dönük ve edebi kanadının temsilcisidir.

Hiç Gerçekleşmeyen Birleşme

The Smiths’in yeniden bir araya gelmesi hayranları tarafından uzun yıllardır bekleniyor. Ancak hem Morrissey’in hem de Marr’ın bu fikre karşı net bir tavır sergilemeleri, olasılığı neredeyse sıfıra indiriyor. Morrissey 2000’li yıllarda verdiği bir röportajda “cehennem buz tutmadıkça olmaz” diyerek birleşme ihtimalini reddetmişti.


Sonuç

The Smiths, İngiliz müziğinin yalnızca bir dönemini değil, bir ruh halini temsil eden nadir gruplardan biridir. Şarkıları, umutsuzluk ve romantizmin iç içe geçtiği melankolik bir dünyanın haritasını çizer. Morrissey’in eşsiz söz yazarlığı ve Johnny Marr’ın melodik dehası sayesinde Smiths, müziğin sınırlarını genişletmiş ve nesiller boyunca hissedilecek bir miras bırakmıştır. Her ne kadar kariyerleri kısa sürmüş olsa da, etkileri zamana meydan okumaya devam ediyor.

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Scroll to Top
0
Düşüncelerinizi duymak isterim, lütfen yorum yapın.x